<$BlogRSDUrl$>

Maca Beslisi

www.bulentata.blogspot.com/oykuler

2.8.03

 

Günler günleri kovalıyor. kâğıtlar kâğıtları. dışarda gün batıyor. tepemde ışık. bir bulut koynundan güneşi atıyor. güneş yerde gölgesinde kalıyor insanların.

Camdaki pervane döndükçe bir an onun boşluklarından herhangi birinde karşıyı görmeyi arzuladım. iyice yavaşlatıp kendimi. hızlandırıp değil. iyice yavaşlatıp kendimi.

- amma düşündün oğlum hadi ya
- sıra kimde?
- sıra kimde diyende
- bende mi?
- üff hadi be oğlum, amma istasyonsun ya, hadi be anam hadi be
- tamam tamam, al iţte
- aha! asıl sen al bakalım
- yedin mi papazı. seni oğlancı seni.
- iki sende, bir bende, dörtte burda
- bir tane kalmış
- bi dakka ya. oğlum niye sizde üç kâğıt var da bende iki tane?
- haydaa! baştan mı oynıycağız şimdi?
- oğlum deminki el tamamdı. dağıtırken de doğruydu
- bana ne oğlum bulun şu kâğıdı
- hangisi eksik?
- maça....

Burda durmuşum. bu odada. kimse yok. bu radyo yayınından ve benden başka. gecenin nehrinde bindiğim bir kayık gibi müzik. ağaçlardan savrulan kar tanelerinden rüzgârın gelişini hissediyorum. oda çok sıcak. ama çayırlarda, böğrümden yakalayan bir serinlik karşılıyor beni. ve yokuş aşağı koşturan. beni niçin sevdiğini bilmediğim birine kucaklatan. hatırlayışımdan çok öte bir yerden beri beni seven. benim için sevmek, bu kavak ağaçlarını onlarsız seyrederken mümkün. ve çıplak bir teni giydirir gibi, sesiyle az ve yeter. hiçbir şey bu kadar olması gerektiği gibi değil. ben unuttuğum bir bende sevilmeyi özledim beni sevmenizi değil. bu tepeden savurduğum yıldızları geri çağırmayı istemek gibi. onlara isimler vermeyi özledim. bir parça ekşi elmayı -kabuğu soyulmuş ve dilimlenmiş- el sürmeden, birinin gelişini bekledim. burun direğimi sızlatan, kafamda giderek genişleyen bir şeylerin varlığını hissederek, hazır olup olmadığımı sorduğum bu şeyin dalgalarına baktım. bir şey aradım. tanıdık olmayan. çektim çektim. terkedip tüm sevgilileri. bir ağacın dalında bile bile hiç meyva olmadığını, düşebileceğim en uçtaki dala çevirdim kollarımı. bir yıldız kaydı. benim yerime bir uçak izdüşümüyle takip etti onu. sonra vazgeçti. gitmesi gereken bilmem hangi rotada. yanıp sönüp. sızlattı içimi. abdest alsaydım. namaz kılsaydım. vicdanıma düşseydim. yansaydım. yansaydım. gözüme bir tuz tanesi atsaydım. alıkoysaydım kendimi bundan, kendime dost olsaydım. dışarı çıksaydım, bir köpek yavrusuyla oynasaydım. yo büyüseydim. çok soru çözseydim. daha azimli olsaydım. tıbbı kazansaydım. yo çimen yaprağı olsaydım. asma dalı olsaydım evimizin önünde, kardeşlerimi görseydim. babamın işe gidişini annemin uğurlayışını görseydim. babamların işyerindeki radyo olsaydım. ayna olsaydım. oturup ben olsaydım. başka da bir şey olmam gerekmeseydi. anemle yün çilelerini sarsaydık. bir bardak su getirseydim. annem annem olsaydı. annem.

Kapı çalındı. ıslak ayaklarıma çabucak giydim çoraplarımı ve yaş terlikleri acelece geçirip kapıyı açtım.


- ne yaptın uyuyo muydun yoksa?
- yoo
- belki canın sıkılmıştır diye geldik. yüzünü falan mı yıkadın sen?
- ha evet
- bak bu kemal bizim bölümden
- merhaba ayhanın abisi sizsiniz demek
- hı hı
- sizin okuldan falan konuţmuţtuk geçen de. zor bölüm ha
- evet biraz
- beyler birazdan mesutlar gelecek. kâğıt falan oynarız dedim ama sen yorgunsan sonraya da bırakabiliriz. sen bilirsin.
- yoo olur
- bak başka bir planın varsa...
- yok canım oynarız
- tamam şuraları biraz toparlıyalım o zaman

İnsan toparlanırken, eğilip yerden alırken bir giysiyi nasıl titremez. bulamazken bir çorabın tekini. dağınık bir yatağın düzeltilip yatmazdan önce ki şeklini tasarlayıp bulmak. battaniyenin iyice altına saklayıp, yorganın yüzünü. vücudumuzu örtmüş terimizi koklamış yüzünü iyice örtüp altına saklayıp zihnimizin. dağı tepesi kafalarımızı yasladığımız. yüzümüzün hayal nesnesi yastıkları. örtüyoruz. tıkıyoruz çekmecelere az evvel giydiğimiz giysileri. onları bir daha giyinceye kadar hatırlamayacağız. hatırlamamız gerektiğini söylemiyorum. kim içinden çıktığı bir elbiseyi evde bırakıp çıktığında yolda yürürken. işte çalışırken. ders dinlerken. yemek yerken. neyse işte, hayat yolundayken düşünür? hayat nerde gidiyor? evde bizi tedirgin edebilecek ne yapabilir ki o? kendini bizden esirger mi sonsuza dek? bizi aldatır mı? bizi bekler ve öldürür mü? onun beklemediğimiz bir hâli yoktur. üstüne mürekkep dökülmezse, kardeşiniz gizlice giyip ödev yaparken. ya da anneniz renklilerle yıkamadıkça.

Elbiseyi elbise yapan elbise olmasıdır. ve orda kalmasıdır.

- haydaa! oğlum herkes kalksın bi baksın ya. uçmadı ya bu kâğıt
- ya biliyo musunuz iki gün önce gene böyle bi kâğıt eksik çıkmıştı. oyunun yarısında ara allah ara bulamadıydık.
- ya yoksa yerine jokeri kor devam ederiz, sorun değil.
- hangisi eksik?
- karolar tamam. sinek... kupalar tamam. maça...maça beşlisi
- ya biliyo musunuz iki gün önce gene... kayıptı.

İçimden bir ses bunu söylememi söyledi. ben de yuttum. ve aynı aptal cümleyi kuran, daha doğrusu aynı cümleleri tekrarlayıp duran bir aptal gibi baktılar bana.

Uzun bir esnemeydi sanki. zihnim o kadar yorgunduki ve o kadar da aç. doğrulara bağlanmış. yetenekli bir şerit kurdu gibi kıvranıp duruyordu vaktin bağırsaklarında. iyice ucuna gelmişti. hissediyordum. eve gidip uyumalıydım bir an önce. beni yemeden bir an önce. serin havanın yalazı tatlı tatlı okşarken onu. şakaklarımdan kulak tözüme bir çınlama bir çınlama. kapağı açılan bir ummanın, bir deniz kabuğunun yüzüme yansımayan açılışları. sesin kendine, denizin kendine, uykunun kendine. ucuna doğru. kendinden geçmeğe çok yakın. unutuşa çok yakın. uykuya çok yakın. var olan bir yerde. adı olan bir semtte. evime şuncağız kalmışken. kaldırımın dibinde. görmek istediğim en son şey. allahım. bunu bir gün unutacağım. bu nedir? göreceğim o olabilir mi? bu halimi gördüm bu halimde beni. alay ettik birbirimizle ve tutuştuk kimin kazanacağını hiç öğrenemiyeceğimiz bir bahse.

Eğilip yerdeki iskambil kâğıdını çevirdim. maça beşlisiydi. döndüm gökyüzüne baktım. tüylerim diken diken. bir kaptan bir kaba boşaltılan su gibi. öreskerler içinde. ay bana bakıyordu. bu gerçek mi diye sordum. ayın arka yüzünden bana dönüp bakacak korkunç bir aldatılış mı vardı? ve hiçbir şey olmamış gibi yürüdüm. hiç bir şey olmamıştı. kendi kendime güldüm. maça beşlisiyle ay ne yaptı bilmiyorum. üstelik bir maça beşlisi daha kayıptı. üstelik bu maça beşlisi bilmediğimiz bir desteden kayıptı belki de

Terk ettim destemi. ve terk etmeyi bilmeli her âşık. ömrü boyunca kaybolsa bile.


Bülent Ata


Ölü Yavru Kedi

Köy

ANA SAYFA


posted by Bulent Ata  # 04:55

Archives

Ağustos 2003  

This page is powered by Blogger. Isn't yours?